YARATILIŞ GERÇEĞİ
Hiçbir denge kesinlikle tesadüfen oluşamaz. Tuğlalar tesadüfen biraraya gelerek sağa sola yıkılmayan bir bina oluşturabilirler mi? Ya da herhangi bir köprü ağırlık merkezi hesaplanmadan inşa edilirse ayakta durabilir mi? Elbette ki madde tesadüfen biraraya gelerek belli bir düzen ve denge oluşturamaz. Canlı ya da cansız, her varlığı belli bir düzen ile yaratan Allah'tır. Allah, küçücük bir yaprağı da üzerinde milyarlarca insanın rahatlıkla yaşayabileceği kadar büyük olan Dünya'yı da üstün bir yaratılış ile yaratmıştır.
Bu sayfada gördüğünüz tüm renklerin oluşumunun son aşaması beyinde gerçekleşir. Gözdeki sinir hücreleri, elektrik sinyaline dönüştürülen görüntüleri beyne iletir ve dış dünyada gördüğünüz her şey beyindeki görme merkezinde algılanır. Ancak bu noktada karşımıza şaşırtıcı bir gerçek çıkar: Beyin bir et parçasıdır ve içi karanlıktır. İçi kapkaranlık olan beynimizde cisimlerden gelen elektrik sinyalleri deşifre edilmekte ve cisimler, cisimlerin renkleri ve diğer bütün özellikleri algılar şeklinde oluşmaktadır. Bir et parçasında bu algılama işlemi nasıl olup da gerçekleşmektedir? İnsanların beynin içinde renkleriyle, şekilleriyle, sesleriyle, kokularıyla ve tatlarıyla üç boyutlu bir dünya yaşaması, Allah'ın kusursuz yaratışı sayesindedir.
Bir saniye için etrafınızdaki renklerin bir anda yok olduğunu düşünün. Böyle bir durumda her şey birbirine karışacak, cisimleri birbirinden ayırmak imkansızlaşacaktır. Örneğin kahverengi bir masanın üzerinde duran turuncu bir portakalı, kırmızı çilekleri görmek mümkün olmayacaktır; çünkü ne portakal turuncu olacaktır, ne masa kahverengi, ne de çilekler kırmızı. Allah insanın olaylar ve mekanlar, kişiler ve nesneler arasında sağlıklı bir bağlantı kurması için bir vesile olarak renkleri yaratmıştır.
Yusufçuğun vücudu, metalle kaplanmış izlenimi veren halkalı bir yapıya sahiptir. Gövdenin üzerinde çaprazlama yerleşmiş iki çift kanat bulunur. Bu sayede yusufçuk çok iyi bir manevra yeteneğine sahiptir. Uçuşu hangi hızda ve hangi yönde olursa olsun, aniden durup ters yönde uçabilir veya havada sabit durabilir. Bu durumda iken olduğu yerde kıvrak bir dönüş yaparak avına yönelebilir. Çok kısa bir zamanda, böcekler için şaşırtıcı sayılabilecek bir hıza; saatte 40 km'ye ulaşır. Olimpiyatlarda 100 m. koşan atletlerin hızı saatte 39 km kadardır. Böyle üstün özelliklere sahip bir canlının zaman içinde, tesadüfen oluşmasının mümkün olmayacağı çok açıktır. Yusufçuk tüm özellikleriyle birlikte Allah tarafından bir anda yaratılmıştır.
Herhangi bir sebeple kana karışan bir madde, hücre zarına geldiği zaman hemen hücrenin içine giremez. Bu işle görevli proteinler tarafından büyüklüğüne, kimyasal özelliklerine, faydalı veya zararlı oluşuna göre farklı şekillerde karşılanır. Gözle görülmeyen moleküllerin kendi kendilerine iş bölümü yapıp hücreye faydalı molekülleri tanımaları, onları hücre içine almak için taşıma görevi edinmeleri ya da tesadüf eseri bu sorumluluklarını eksiksiz olarak yerine getirmeleri elbette ki mümkün değildir. Akıl ve vicdan sahibi herkes, tüm bu detaylarda herşeyi yoktan var eden Yüce Allah'ın sonsuz gücünün delillerini görebilecektir.
Yaprakların güneş ışığından daha fazla faydalanabilmeleri için dik durmaları gerekir, bunun için yapraklar belli bir kıvrıma sahiptirler. Ayrıca yapılarında bulunan "midrib" adı verilen ana damar da bu işle görevlidir. Bu damar, yaprağın ortasından geçerek onu bitkiye bağlar, midribden çıkarak yaprağın yüzeyine yayılan başka damarlar da vardır. Peki, yeryüzünde sayılamayacak çoklukta bulunan yapraklardan her biri ince bir hesap isteyen bir eğime ve düz durmaları için gerekli olan damar sistemine nasıl sahip olmuşlardır? Yaprakların damar sistemini de, uç kısımlarındaki kıvrımı da yaratan Allah'tır.
O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik. Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını Bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkça bir sapıklık içindedirler. (Lokman Suresi, 10-22)
Bazı köpek türlerinin koku duyarlılığı insanlardakinin bir milyon katıdır. İnsan burnunda toplam 5 cm2 olan koku bölgesinin büyüklüğü, köpeklerde 150 cm2’ye kadar çıkmaktadır. Köpeklerin burunlarındaki koku hücrelerinin sayısı da insandan fazladır. Örneğin bir tilki teriyerinde 147 milyon, bir Alman çoban köpeğinde 225 milyon koku alıcı hücre bulunur. Araştırmacılar Allah'ın mükemmel bir yapıda yarattığı köpeğin burnunda ve beynindeki kompleks koku analizini inceleyerek yeni cihazlar geliştirmektedirler.
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; Herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
Yunuslar için nefes almak insanlarda veya diğer kara memelilerinde olduğu gibi bir refleks değildir, iradeli bir harekettir. Yani biz nasıl yürümeye karar veriyorsak, yunuslar da nefes almaya karar verir ve su yüzüne çıkarlar. Bu, hayvanın suda uyurken boğularak ölmemesi için alınmış bir tedbirdir. Yunus, uykusu sırasında beyninin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanır. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre yüzeye çıkarak hayvanın nefes almasını kontrol eder. Bu hikmetli özelliğin Yaratıcısı herşeyin Hakimi olan Allah'tır.
Büyüme hormonu bütün vücut hücreleri üzerinde etkilidir. Eğer bazı hücreler büyüme hormonuna itaat ederken, bazı hücreler bu hormona isyan etselerdi sonuç felaket olurdu. Örneğin kalp hücreleri büyüme hormonunun emrettiği şekilde büyürken, göğüs kafesi hücreleri çoğalmayı ve büyümeyi reddetselerdi büyüyen kalp küçük kalan göğüs kafesi içinde sıkışır ve sonuç insan için ölüm olurdu. Ya da burun kemiği büyürken burun derisi büyümesini durdursaydı, burun kemiği burun derisini yırtarak dışarı çıkardı. Vücuttaki herşey uyumlu bir şekilde büyür. Bu mükemmel uyum Allah'ın her hücreye teker teker büyüme hormonuna itaat etmelerini ilham etmesi sonucunda sağlanır.
Proteinleri oluşturan amino asitler 20 farklı türdedirler ve yalnızca belirli bir sıra ile dizilirlerse proteinleri oluşturabilirler. Bu belirli dizilimin tesadüf sonucu ortaya çıkma ihtimali ise "sıfır"dır.
Bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimali 10 üzeri 950'de 1 ihtimal yani imkansız iken bu kedi gibi son derece keskin gözlere, muhteşem bir koku duyusuna ve daha birçok muhteşem özelliğe sahip bir canlının tesadüfen oluşması elbette ki mümkün değildir. Bütün canlıları yaratan sonsuz ilim sahibi Rabbimiz Allah'tır.
Güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşabilmesi için atmosferden geçecek özelliklere sahip olması zorunludur. Aynı şekilde atmosferin de bu ışınları geçirecek bir yapıya sahip olması gereklidir. Atmosferin ışınları geçirme özelliği sayesinde Güneş'ten gelen ışınlar yeryüzüne rahatlıkla ulaşır ve canlılar yaşamlarını sürdürür. Atmosfer Allah'ın tüm canlılar üzerindeki şefkatinin bir tecellisi olarak sadece canlı yaşamı için gerekli olan görülebilir ve yakın kızılötesi ışınları geçirirken, yaşam için öldürücü olan diğer ışınların geçişini kesin bir biçimde engeller.
Allah yarattığı her canlıda bize sonsuz şefkatinin delillerini gösterir. Örneğin pandanın elinde, insan elinde olduğu gibi, dört parmaktan ayrı duran ve böylece cisimleri tutmayı kolaylaştıran ayrı bir baş parmak yoktur. Hayvanın beş parmağı da yanyana uzanır. Ama bu beş paralel parmağının dışında, bileğinden çıkan bir kemik çıkıntısı daha bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar pandanın baş parmağının, son derece fayda sağlayan bir organ olduğunu göstermiştir. Panda, bu parmağı sayesinde bambu kabuklarını rahatlıkla soyabilmektedir.
Karpuzların süngersi hücreleri çok yüksek miktarda su tutma kapasitesine sahiptir. Bu yüzden karpuzların çok büyük bir bölümü sudan oluşur. Ne var ki bu su, karpuzun herhangi bir yerinde toplanmaz, her tarafa eşit olacak şekilde dağılmıştır. Yer çekimi göz önüne alındığında, olması gereken, bu suyun karpuzun alt kısmında bir yerlerde toplanması, üstte ise etsi ve kuru bir yapının kalmasıdır. Oysa karpuzların hiçbirinde böyle bir şey olmaz. Su her zaman karpuzun içine eşit dağılır, üstelik şekeri, tadı ve kokusu da eşit olacak şekilde bu dağılım gerçekleşir. Bu, yaratılışın apaçık delillerinden biridir.
Uçuş mükemmel bir hareket şeklidir. Koşma ve yüzmeyle kıyaslandığında, uçuş sırasında ulaşılan hız çok daha yüksektir. Örneğin en hızlı koşan canlılardan olan çitanın hızı saatte 80 km'dir. En hızlı yüzen balığın (sailfish) ulaştığı en üst hız 10 km iken, bir şahinin hızı, kanatları kapalı dalış uçuşlarında saatte 300 km'ye ulaşabilir. Ayrıca, alınan mesafeye göre harcanan enerji de koşmadan çok daha düşük ya da yüzmeden çok az yüksektir. Allah kuşları en az enerjiyle en fazla mesafeyi katetme konusunda benzersiz özelliklere sahip olarak yaratmıştır.
Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. Ay'a gelince, Biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). Ne Güneş'in Ay'a erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
(Yasin Suresi, 38-40)
Beyin, ışık gibi sese de kapalıdır, ses geçirmez. Dolayısıyla dışarısı ne kadar gürültülü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen en net sesler beyinde algılanır. Ses geçirmeyen beyninizde bir orkestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tüm gürültüsünü duyarsınız. Ama o anda hassas bir cihazla beyninizin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizliğin hakim olduğu görülecektir. Net bir ses elde etmek için onlarca yıldır çabalar sürdürülmektedir. Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide çalışan binlerce mühendise ve uzmana rağmen Allah'ın kulakta yarattığı netlik ve kalitede bir sese ulaşılamamıştır.
Örümceklerin büyük bir ustalıkla ördükleri ağlardaki sanat bize Allah'ın hayvanlar üzerindeki hakimiyetini ve üstün yaratmasını hatırlatır.
Allah'ın Munis sanatının tecelli ettiği bu kuş da evrendeki herşey gibi Allah'a teslim olmuştur.
(Munis kelimesi; cana yakın, sevimli, dost, ehlileşmiş, itaatkar anlamlarına gelir.)
Vatoz balıkları herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında, kuyruklarındaki zehirli iğneyi batırarak kendilerini savunurlar. Çoğu zaman yalnızca gözleri ve kuyrukları görülecek şekilde, deniz dibinde gömülü olarak yaşarlar. En alttaki resimde görülen fosil, vatoz balıklarının evrim geçirmediğini gösteren bir delildir. 50 milyon yıl önceki vatoz balıkları, günümüzdekilerden farksızdır. 50 milyon yıllık vatoz fosili | Resimde görülen çam yaprağı fosili 15 milyon yaşındadır. 15 milyon yıl önceki çam yapraklarıyla günümüzdeki çam yaprakları tamamen aynıdır. Aradan geçen milyonlarca yıla rağmen, çam yapraklarında bir değişiklik olmaması, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını bir kez daha ispatlamaktadır. 15 milyon yıllık çam yaprağı fosili |
Yaklaşık 300 milyon yıllık deniz kestanesi fosili, bu canlıların kompleks yapılarıyla yüz milyonlarca yıldır var olduklarını göstermektedir. Bu zaman zarfında yapılarında bir değişiklik olmamış, herhangi bir ara aşamadan geçmemişlerdir. Var olduğunu iddia ettikleri evrim sürecinin hiçbir zaman yaşanmadığının ispatı olan bu fosiller karşısında Darwinistler çaresizdirler. 300 milyon yıllık deniz kestanesi fosili | Tavşan, Allah’ın çok sevimli yarattığı canlılardandır. Günümüzde yaşayan tavşanlarla aynı özelliklere sahip, bundan 30 milyon yıl önce yaşamış olan bu tavşan da evrim teorisini yalanlamaktadır. Fosil bulguları tavşanların hep tavşan olarak var olduklarını göstermektedir. 30 milyon yıllık tavşan fosili |